1) HİKÂYELERİM

Necip Fazıl Kısakürek’in 1925 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış ve bir bölümü 1933’de “Bir Kaç Hikâye Bir Kaç Tahlil”, bir kısmı da 1965’de “Ruh Burkuntularından Hikâyeler” ismi altında kitaplaşmış, bütün hikâyeleri…

1983’de “Büyük Doğu Yayınları” tarafından eksiksiz olarak bütünleştirilmiş ve son şeklini almıştır.

2) CİNNET MUSTATİLİ (Yılanlı Kuyudan)

Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, «hapisleri üniversite yıllarından çok olan» Necip Fazıl, 1943’den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girdi. Son mahkûmiyet kararı ise vefatı sebebiyle infaz edilemedi.
1955’de «Yılanlı Kuyudan» ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, «büyük sanatkâr»a has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.

3) BİR ADAM YARATMAK

(3 Perde)

Geçirdiği büyük ruh çilesinin sahne destanı…

İstanbul Şehir Tiyatrosunun 1937–38 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenip temsil edilen eser, ilk temsil gecesinden itibaren çok büyük yankı uyandırmış ve 1977 yılında sinemaya da aktarılmıştır.

(Eserin tamamlandığı tarih: 8 Temmuz 1937, Perşembe, gece yarısı…)

4) ÇİLE

Baş eser…

1925’de «Örümcek Ağı», 1928’de «Kaldırımlar», 1932’de «Ben ve Ötesi», 1953’de «Sonsuzluk Kervanı» ve 1969’da «Şiirlerim» ismiyle yayınlanmış şiir kitaplarının bir çok bakımdan kendini ifadelendiremediğini söyleyen Necip Fazıl Kısakürek’in, 1923’de Yeni Mecmua’da yayınlanmış ilk şiirinden başlayarak bizzat kendisi tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen bütün şiirleri…

Ve Poetikası…Bir yanda belli başlı bir sanat anlayışından tüten şiirler, diğer yanda, bu sanat anlayışının tüttürdüğü şiir mefkûresi…

5) KAFA KÂĞIDI

Hayat hikâyesini bazı eserlerinde gereğince yazmış olduğunu, ancak asıl ruh hayatını, ruhunun kafa kâğıdını resimlendirmek istediğini dile getirmiş olan Necip Fazıl, bu eseriyle geçmiş, özellikle çocukluk günlerinin perdesini bir daha aralar.

Kafa Kâğıdı, olayların dış tezahür çizgilerinden ziyâde, onları doğuran ruhî oluşları tesbite yönelik bir otobiyografidir.

Yarım kalmışlığı ile ayrı bir «hususiyet» kazanan eser, Ocak 1984’de Milliyet gazetesinde tefrika edilmiş ve daha sonra kitaplaşmıştır.

6) O VE BEN

Hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ni «Tanıyıncaya Kadar» ve «Tanıdıktan Sonra» diye iki ana bölüme ayıran Necip Fazıl, Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri de mânâlandırdığı otobiyografik eseri «O Ve Ben»i 1975’de şöyle takdim etmiştir:
«Bu eser, dünyaya gelişimden bugüne kadar en hususî renkleri, çizgileri ve sesleriyle hayatımın hikâyesi ve asıl O’nu tanıdıktan sonra mânasını anlamaya başladığım vücut hikmetinin bende tecelli eden yakıcı ifadesidir. Bu bakımdan, kendilerini görünceye kadar malik olabildiğim birbuçuk esere nisbetle bugün 60 cildi aşan ve hepsini birden o nura borçlu bildiğim eserler arasında, şimdikini, baş köşeye oturtulması lâzım ve en mahrem iç ve dış iklimlere doğru bir belirtiş olarak takdim ederim.»

Kitap, 1965 senesinde «Büyük Kapı» ismiyle yayınlanmıştır.

7) YUNUS EMRE

(3 Perde 9 Tablo)

Mezarlığı olmayan köyü bulmak için yola çıkan ve ilk bilgi olarak, ölümsüzlüğe giden yolun insanın kendi içinden geçtiğini öğrenen Derviş Yunus’un hikayesi…

(Tamamlandığı tarih; 25-26 Temmuz, Cuma gecesi, 1969)

8) AT'A SENFONİ

At’a olan sevgisini, «dokuz yaşında ata bindim ve yalan olmasın, bir daha inmedim.» diye belirten Necip Fazıl, belki de sahasında başka bir örneği bulunmayan bu eserinde, tarihi, felsefesi ve bütün estetiğiyle At’ı anlatır.

O’nun gözünde At, insandaki maddî ve manevî fâtihlik cehdine Allahın en fazla yakıştırdığı bediî ifade içinde bir kahramanlık sembolüdür. Bu kitap ise bu sembolün, yani, ilk zamanlarında basit fayda planında her türlü yükü sırtlamış bir hizmetçi olarak gördüğümüz At’ın, ayıklana ayıklana neticede yalnız bineğe ve yarışa mahsus Prens Soy haline gelişinin romanı…

Eser, 1958 senesinde yazılmış ve ilk defa Türkiye Jokey Kulübü tarafından bastırılmıştır.

9) PARA

(5 Perde)

Piyesin baş aktörü, «hayata hakim küçük tedbirlerin, miskin hesapların adamı» bir Banka Patronudur. Para kazanmak uğruna herşeyi meşru görür; ama asla, ahlâksızlığının üstünü örterek namuslu görünmek gibi riyakâr bir tavır içine girmez. Hasılı, ahlâksızlığında samimi bir adamdır. Ayrıca, aile fertlerinden başlayarak, yanında çalıştırdığı ve toplumun çeşitli kademelerinde ilişkide bulunduğu namuslu ve dürüst görünen insanların çoğunluğunun samimi olmadığının da farkındadır.

Piyes’te gelişen hâdiselerin merkezinde para, öyle bir ölçüdür ki, insanların bütün içyüzünü olduğu gibi ortaya çıkarmaktadır…

Eser, ilk defa 1941-42 kışında İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmiştir.

(Tamamlandığı tarih; 15 Aralık 1941)

10) SAHTE KAHRAMANLAR

* Sahte Kahramanlar
* İslâm ve Öbürleri

Necip Fazıl Kısakürek’in iki ayrı konferansı…

Her konferans, farklı tarih ve şehirlerde çeşitli defalar binlerce dinleyiciye hitaben verilmiş olup büyük ilgi doğurmuştur. 1949’da Büyük Doğu Cemiyetinin kuruluşundan itibaren Anadolu’yu bir uçtan öbür uca sarsan Necip Fazıl için, mevzuu ne olursa olsun verdiği her konferans, «Tanzimattan beri gelen sahte inkılapların çürüttüğü ruh kökümüzü kurtarma, kainat çapında hesaba vurma, Türkün ruh ve madde dünyasını Batının da hayran olacağı ve içinde her derde deva bulacağı bir ideolocya planında kurma ideali»ne bağlıdır.

11) HAZRET-İ ALİ

«İlim Beldesinin kapısı» Hazret-i Ali’nin hayatı…

Bu mübarek hayatın anlatımına bağlı olarak da, «Kırtas» meselesinden itibaren, Allah Resulü’nün vefatlarından sonra başgösteren ve gittikçe derinleşip siyasî ve ardından itikadî mezhep ayrılıklarına sebep olan olayların tahlili…

12) TANRI KULUNDAN DİNLEDİKLERİM

Eserin içeriğini oluşturan yazılar, 1943 ve 1945 Büyük Doğu dergilerinde «Tanrı Kulundan Dinlediklerim» başlığı altında kaleme alınmıştır.

Başlıktaki nisbetlendirmenin de ifadelendirdiği gibi eser, Necip Fazıl’ın Efendisinden aldığı feyzin bereketiyle, tarih, fikir, sanat, şiir, roman, hikaye, tiyatro; hâsılı el attığı her mevzuda, «O kapı»ya bağlı «kıymetlendirme ölçüleri»ni billurlaştırdığı bir eserdir.

13) İHTİLÂL

Eser, Habil-Kabil vak’asından başlar ve birinci bölümde mutlak inkılapçılar olarak Nuh Peygamber, İbrahim Peygamber, Musa Peygamber ve İsa Peygamberle beraber, Peygamberler Peygamberinin mutlak inkılâplarını anlatır.

Ötesi, insanoğlunun Hak gördüğü ve bildiği yollardaki ayaklanışlarının, mâna, ilim, ve usûl bakımlarından ders çıkarılması gereken romanımsı hikâyeleridir.

Eski Yunandan Amerika İstiklal savaşlarına kadarki ihtilâller ikinci bölümde; Büyük Fransız İhtilali üçüncü bölümde; Napolyon Bonapart ve sonrası ihtilaller de dördüncü bölümde anlatılmıştır.

Son bölümde ise, «hak va hakikat bağlılarına en faydalı iş ve hareket kültürünün aşılandığı» Sentez kısmı yer almaktadır.

14) MOSKOF

Toplumlar ve milletler arasındaki zıtlığa, buzdağı ve yanardağ derecesinde en keskin örnek olarak, Moskofla Türkün gösterilebileceğini söyleyen Necip Fazıl, bu eserinde tarihî bir perspektif içinde Türk- Rus münasebetlerinin tahlilini yapar. Bu tahlilin içinde «Moskof» sözcüğünün ifade ettiği mânâ kadar Altun Ordu’dan başlayarak Cumhuriyet devrine kadarki Türk tarihinin kritik dönemlerinin teşhis ve mânalandırılması da vardır.

Üç ana bölüm halindeki eserin, kitap boyunca ispatına girişilen temel tezi ise, 1917 ihtilalinden sonra bütün dünyanın başına belâ kesilen Rusya’nın dünya sahnesine çıkmasında iki müslüman ve asılları Türk başbuğun, 14. Asır sonlarında Timurlenk’in ve 18. Asır başlarında Baltacı Mehmed Paşa’nın sorumlu olduğudur.

15) TOHUM

(3 Perde)

Muhsin Ertuğrul, bir yemekte; «Niçin bir piyes yazmıyorsun?» sualiyle, tiyatroyu, «hayatın (kantite) gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, (kalite) gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapteden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna» olarak gören Necip Fazıl’ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda, Şehir tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sadece 20 günlük bir süre kalmıştır. Hemen kararını verir ve 7 gün içinde «Tohum»u bitirir.

1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen «Tohum» piyesinde olay, Anadolu’nun işgal edilmiş bir köşesinde, Maraş’ta cereyan eder.

Vatan sadace bir toprak parçasından ibaret değildir. Dolayısıyla vatanı müdafaanın gizlediği bir aksiyon; aksiyonun gizlediği bir fikir; ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir. Tohum, millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterir.

(Yazıldığı tarih; 1935)

16) AYNADAKİ YALAN

Necip Fazıl Kısakürek’in, roman kalıpları içinde kaleme aldığı tek eseri…

Roman, üniversitede felsefe asistanı olan Naci’nin hayatı etrafında gelişir… Bu hayat, Necip Fazıl’ın kendi hayatı değildir ama onun hayat hikayesindeki bir çok unsuru içinde barındırır. Naci, çevresine karşı davranışlariyle, kadın, cemiyet ve sanat anlayışiyle, hayata ve ölüme dair düşünceleriyle bir karakter bütünü halinde şekillendikçe hayalimizde bir Necip Fazıl portresi belirir gibi olur.

17) REİS BEY

(3 Perde)

1948’den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilaliyle girdiği hapiste, üç piyes yazmıştır: Ahşap Konak, Kumandan ve Reis Bey.

Piyesin ana karakteri Reis Bey, bir ağır ceza reisidir. Ömrü otel odalarında geçmiş, yapyalnız ve tuhaf bir adam. Taş kalpli bir kanun tatbikçisi… Onun nazarında merhamet, idamlık bir suçtur ve «cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır.»

Günün birinde, annesini öldürdüğü iddiasıyla huzuruna çıkarılan bir gencin idamına karar verir. Artık olaylar çok farklı gelişecek ve Reis Bey’in buz gibi iç dünyası müthiş bir sarsıntiyle yerle bir olacaktır.

(Yazıldığı tarih: 1960)

18) BATI TEFEKKÜRÜ VE İSLÂM TASAVVUFU

Bu eser, 1962 yılının Ramazan ayında üç gece teravihten sahur vaktine kadar konferans şeklinde verildikten 20 sene kadar sonra bizzat Necip Fazıl tarafından kitaplaştırılmış ve İdeolocya Örgüsü’ne bağlı olarak en başa alınması gereken verimlerinden biri olarak gösterilmiştir.

İki ana bölümden oluşan kitapta, «Batı Tefekkürü» başlığı altında İlkçağ felsefecilerinden başlayarak günümüze kadar ulaşan Batı düşünce çizgisi kısa ve kalın hatlariyle ele alınmış ve hükme bağlanmıştır. İkinci bölümde ise İslam tasavvufu, en ince ve mahrem çizgileriyle anlatılmıştır.

Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu yayınlandığı 1982 senesinde Türkiye Yazarlar Birliği’nin fikir ödülünü kazanmıştır.

19) BÂBIÂLİ

Bu kitap, Necip Fazıl’ın Türk entellektüeller muhiti Bâbıâliyi, bizzat merkezinde olarak şahıs şahıs bir kıymet hükmüne bağladığı, kendini ise acımasız bir nefs muhasebesine tâbi tuttuğu otobiyografik eseridir.

«O ve Ben»le birlikte Necip Fazıl mevzuunda anahtar olmak hususiyetiyle de ayrı bir değer kazanan eserde, «Bâbıâli, Tanzimat sonrası, her an oluş veya bir türlü olamayış buhranları içinde kıvranan Türk cemiyetinin boğaz anaforu; şahıslarsa aynı damga altında gelip geçen ve akıp giden dalgacıklar…»

O ve Ben ile Bâbıâli, Necip Fazıl’ın «hayat hikayesi bütününün, birbirinde tekrarlanmayan iki ayrı dilimi…»

20) SOSYALİZM, KOMÜNİZM VE İNSANLIK

Eserde, evvelâ yarım ve eksik bir sistem halindeki sosyalizm, daha sonra da onun kıvamını tam bulmuş şekli olarak komünizm muhasebe edilir.

Tabiat, insan ve toplum arasındaki münasebet ile iş ve kıymet denkleşmesini ana ölçülere kavuşturan metafizik planda bir «Giriş»ten sonra, eserin yazılış amacı yönünde insan ve kâinat iptalcisi sosyalizm ve komünizm mezheplerinin fikrî analizi ve eleştirisi yapılır.

21) HİTÂBELER

Necip Fazıl Kısakürek’in, 1934 yılında D Grubu Resim sergisinde yaptığı «Beklenen Sanatkar» adlı konuşmasından, 21 Mayıs 1983 Cumartesi günü (vefatından 3 gün önce) Basında 50. yılını dolduranların Şilt Törenine gönderilmek üzere yazdırdığı satırlara kadar, her biri kesif ve keskin bir fikir ve aksiyon ruhu ifade eden, muhtelif yerlerde verdiği kısa konferans ve hitabeler..

22) PEYGAMBER HALKASI

Sahabîyi, «Ümmetin temel yapısı; kalbini, duygu ve düşüncesini peşin olarak O’na bağlayan ve sonra bu bağlanış etrafındaki hakikat dairesi üstünde dilediği gibi akıl atını koşturan ve artık hiçbir akıl sıkıntısı çekmeyen büyük insan örneği» olarak tarif eden Necip Fazıl, bu eserinde, «Sahabi keyfiyetinden bir pırıltı verebilmek gayesini gütmüş» ve alınlarında Sahabîlik nurunu taşıyan ebediyyet kahramanlarından bir kısmını örnekleştirmiştir.

23) İBRAHİM ETHEM

(5 Perde)

Belh sultanıyken tacını tahtını terkedip dervişlik yoluna düşen, Veliler kervanının şanlı öncülerinden İbrahim Ethem Hazretlerinin hayatından sahneler…

(Yazıldığı tarih: 1978)

24) HESAPLAŞMA

* Hesaplaşma
* Tarihte Yobaz ve Yobazlık
* Türkiye ve Komünizm

Necip Fazıl, mücâdele tarihinin bilançosunu kalabalıklar önünde «Hesaplaşma» konferansiyle çıkarırken, «Tarihte Yobaz ve Yobazlık» isimli konferansında, en ulvî hakikatleri kendi basit anlayışı içinde hapseden, donduran ve «ahmakça inanışla aptalca reddediş» arasında gezen Yobazın ruhi portresini çizer, vasıfları üzerinde durur ve tarihi örneklerini verir.

«Türkiye ve Komünizm» ise, bir antitez olarak gördüğü Marksizmin fikri tahlili yanında, komünizmin Türkiye macerasına dikkatleri çeker.

25) ESSELÂM

«Bu eser, bir mevlid mi?.. Hayır! Sadece O’na olan eritici aşkımın ve gevşemez bağlılığımın vecd destanı. » N.F.K.

«Kıyamete kadar gelecek mukaddesatçı Türk gençliğine ithaf» edilmiş olan ve sonuna «Vasiyet» bölümü de eklenmiş bulunan, Peygamberler Peygamberinin mukaddes hayatının 63 Levhada manzum olarak anlatıldığı eser, 1960-61 hapsinde yazılmaya başlanmış, son şekline ise 1972 Ramazanında kavuşmuştur.

1973 senesinde kurulan b.d. yayınlarının 1. Kitabı olarak ilk defa o yıl yayınlanmıştır.

26) DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR

* Dünya Bir İnkılap Bekliyor
* Yolumuz Halimiz Çaremiz
* Ruh Muvazenesi
* Her Cephesiyle Komünizm

«Evet, İslâm, 16. Asır sonlarına doğru temsil kadrosunda zaafa uğramıştır. Ama daha sözünü söylemiş değil. Son sözünü temsil kadrosunda ve yeni telakkiler önünde henüz söylememiştir. Bu son sözü söyletecek nesli yoğurmaya çalışıyoruz.» N.F.K.

Her konferans, bu çabanın eseri halinde, konu başlığının işaret ettiği meselelerde sosyal bir şuur zemini oluşturma teşebbüsüdür.

27) HAC

1973 yılında Hac mükellefiyetini yerine getirmek üzere Kutsal topraklara yüz süren Necip Fazıl’ın, o mübarek iklimin çizgi, renk ve sesleriyle örülü seyahat intibâları…

Ayrıca, kitabın «Veliler Diyarı» bölümünde, Van’ın Arvas köyünde medfun Seyyid Fehim Hazretlerini; «Vatanımı Buldum» bölümünde ise, kabri, Hakkari’nin Şemdinli kazasında bulunan Seyyid Taha Hazretlerini ziyaret yolculuklarının hikayesi var.

28) TARİH BOYUNCA BÜYÜK MAZLUMLAR

«Mazlum, her dinde, her inanış tarzında bulunabilir. Hatta hiçbir şeye inanmayan insanda, insan şöyle dursun, hayvanda bile… Mazlum, kendi haline göre değil, zulmediciye nisbetle sıfatlanandır» N.F.K.

İşte, «Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar», bu ölçüye uyan, her millet ve her cinsten mazlumun bir araya toplandığı, dünya edebiyat tarihinde örneği pek bulunmayan eser…

Büyük Yunan Filozofu Sokrates’ten başlayarak, İsa dininin mazlumları, İslâmın ilk kurbanları, Peygamber torunu iki şehit Hazreti Hasan ve Hüseyin, Haccac’ın zulümleri, İmam-ı Azam ve diğer mezhep imamları, Mansur, Jan Dark, Cem Sultan, San Bartelomi Kurbanları, Genç Osman, Jan Kalas, Büyük Fransız İhtilali kurbanları, Dreyfus ve İttihat Terakki cinayetleri…

Hak olan inanış sahibi mazlumların aynı zamanda Şehit ve öz nefsleriyle erişilmez bir makam sahibi olduğunun altını hassasiyetle çizen Necip Fazıl, «esere ait bütün kıymet hükümlerini, her türlü değer ölçüsünün, bekçisiz ve koruyucusuz, uçup gittiği manevî bir yangın yeri arsasında rüzgara salıveriyorum» dediği Takdim yazısında, bu hüzünlü satırların devamını şöyle getirir:

«Tarihî zulüm ve mazlumluk dâvasına büyük bir giriş diye kabul edebileceğiniz bu eserin, aynı çapta bir de çıkış noktası olmalıydı. Belki bir gün o da olur. Ama bazı zaman ve mekanlarda öyle sokaklar görülmüştür ki, girseniz de, tam içine dalacağınız evin önüne gelince geriye dönmek zorunda kalırsınız. Ve mazlum, bahsettikleriniz midir, siz misiniz, ayırt edemezsiniz.»

29) TÜRKİYENİN MANZARASI

İlk defa 1973’de, Cumhuriyetin 50. Yılı münasebetiyle yayınlanan kitap, müthiş bir bakış açısı genişliği ve vizyon derinliğiyle adetâ günümüz için yazılmıştır.

1839 Tanzimat hareketiyle başlayan Türkü ruh kökünden koparma hamleleri ve Batılılaşma gayretlerinin ekonomik, sosyal, siyasî, ilmî, ahlakî ve dinî yönlerden ülkeyi ne hale getirdiğinin kuşbakışı resmi ve acı tahlili…

30) KANLI SARIK

(3 Perde 12 Tablo)

Eser, Anadolu kapılarının Müslüman Türke açıldığı 1071 Malazgirt Zaferinden başlayarak, «Türkiye Tarihi»ne memleketin doğu ucundaki bir köşesinden terkibî bir bakışın temsilidir. 1967’de yazılan piyeste, Altun Halka’nın yedincisi Ebu’l Hasan Harkaanî’nin kabriyle şereflenmiş Kars şehri, zamanın bir sinema şeridi gibi üzerinde canlandığı bir tarih tablosudur.

(Yazıldığı tarih; 1967)

31) NUR HARMANI

Binlerce Hadîs içinden bir demet halinde, Peygamberler Peygamberinin topyekûn eşya ve hâdiseleri aydınlatan mübarek sözleri…

«Hakikat» ve «Ahlâk» ana başlıkları altında 254’er Hadîs’in derlendiği kitabın son bölümünde «Manzum 101 Hadîs» yer almaktadır.

32) İMAN VE İSLÂM ATLASI

Son dönemlere ait alışılmış din kitaplarının çok dışında bir anlayış ve anlatışla kaleme alınmış, şekille ruhu, amelle hikmeti birbirine emdirmek gayesi etrafında, en emin ilmihâlle en şaşmaz tefekkürü birleştirme iddiasında büyük eser.

1960-61 hapsinde yazmaya başlayıp «20 yıl müddetle şeklini bulamadan bir rüşeym (protoplazma) halinde» içinde yaşattığı bu eseri 1981 senesinde tekrar ele alır. Eseri ve eserle yapmak istediği şeyi şöyle anlatır:
«Bütün sanat, fikir, vecd, hassasiyet ve imân melekelerimi birleştirerek yepyeni bir hâdise mahiyetinde ortaya atmak ateşiyle yandığım «İman ve İslâm Atlası»… O zamanlar bir yığın malzeme toplamış olmama rağmen, bunları tablolaştıramamış ve aşkımın gerektirdiği nizam ve ifâdeye kavuşturamamıştım. Zira, göç açıp kapayıncaya kadar hapis müddetim bitmiş ve haberini başıbol köpeklerden aldığım dış hayatın, bana kapısı açılmıştı. Buyur bakalım, o kadar özlediğin köpeklerin dünyasına!…

Bir sayfiye yerindeki evime çekildim, Marsilya sokakları kadar yabancısı olduğum şehre mevsimler boyu hemen hiç inmedim, hattâ bahçeme bile çıkamaz oldum; ve bir güne on günlük çalışmalarla «İman ve İslâm Atlası»nı kalıba dökebildim. Bu defa evimde geçen bilmem kaçıncı hapsim…

«İman ve İslâm Atlası», her biri aynı kaynaktan tas dolduran kitaplara nispet, doğrudan doğruya ve en az vasıta kullanarak o kaynağa diz üstü abanma ve suyuna avuç açma vâkıasıdır; ve bundan sonra Hak ne nasip eder, bilemem, bütün eserlerimi tamamlayıcı mahiyettedir.

«Tarife» yazmak yerine gayeyi öziyle ruhlara sindirmek, reçete yerine mânâda ilacın kendisini tattırmak… Buna çalıştım. Ve bu aziz dâvayı papağan ağızlardan kurtarmak…

İskeletsiz vücud olmaz ya; bir de iskelet üzerine vücudu ve uzuvları kul çapında yerleştirebilmek var… Peteği dosdoğru çizdikten sonra onu en halis balla doldurmak… Asırlardır hakkiyle yapılabildiğini sanmadığım bu cehd üzerinde başarı derecemi, tam 45 yıldır Büyük Doğu teknesinde hamurunu yuğurmaya çalıştığım yeni iman ve islâm nesli tayin edecektir.

O olmasaydı oluşun olmayacak olduğu, Kâinatın Efendisine salât ve selâm olsun!..

Allah, Sevgilisinin ümmetine 15. İslâm Asrının birinci yılından ileriye, yeni bir anlayış, duyuş, görüş ve oluş nasip etsin…»

33) MÜDAFAALARIM

Necip Fazıl Kısakürek’in mahkeme arşivlerinde çürüyüp yokolmuş pek çok savunmasının dışında, 1946’da Sümerbank dâvasından başlayarak, özellikle ünlü «Malatya suikasti dâvası»nın yer aldığı; onun mücadele tarihine ışık tutan, «zor günler»deki üslûbunu, üstün mantık ve diyalektiğini örneklendiren kitaptaki savunma konusu diğer dâvalar şunlardır:
Türklüğe Hakaret Dâvası (1947); Rejimi Kötüleme Dâvası (1947); Şapka Dâvası (1950); Hükümetin Manevî Şahsiyetini Tahkir Dâvası (1965); b.d. Fikir Kulübü Dâvası (1967); 5816 sayılı kanuna muhalefet Dâvası (1968); Devletin temel nizamını din ölçüleriyle değiştirmeyi kast suçunu düzenleyen 163’üncü maddeyi İhlâl Davası (1969); İdeolocya Örgüsü Dâvası (1970)…

Kitapta, Malatya Hadisesinden hemen sonra yayınladığı «Maskenizi Yırtıyorum» adlı broşürü, 1,5 yıl mahkûmiyetle neticelenen ve vefatı sebebiyle infaz edilemeyen Vahidüddin Dâvası’na dair bilgi ve belgeleri ve çeşitli dâvaların basına yansımalarını gösteren gazete küpürlerini de bulmak mümkün.

34) VELİLER ORDUSUNDAN 333 (Halkadan Pırıltılar)

Evliyâ menkıbeleri…

Ebu Hâşim Sofi’den başlıyarak, herhangi bir silsile ve tarih endişesine kapılmadan, kol kol, karmakarışık ve umumî şekilde yüzbinlerce namsız ve nişansız velî arasından 333’ünün; «aklın patladığı ve hesabın kül olduğu sınırdan ilerideki âlemde meclis kuranlar»ın hikayesi…

Kitabın son bölümünde, «Kadın Erenler»den bir kısmı şu ölçü altında levhalaştırılmakta: «Kadın, velîlik şartlarına büründüğü zaman, fazl bakımından erkeği geçer.»

1945 Büyük Doğu dergilerinde tefrika edilen ve «Halkadan Pırıltılar» ismi altında defalarca basılan, fakat bir türlü layıkiyle bütünleştirilemeyen eser, nihayet 1976 yılında bizzat kendisi tarafından son şekline kavuşturulmuştur.

35) BENİM GÖZÜMDE MENDERES

Demokrat Parti, daha kurulduğu andan itibaren Necip Fazıl için bir muvazaa partisi olmaktan öte bir anlama sahip değildir. Adnan Menderes ise hep bir ümit mevzuu olarak kalmış, fakat bir türlü kendisinden beklenen «hep»çi ve «gözükara» tavrı takınamamıştır.

Necip Fazıl bu eserinde, Adnan Menderes vasıtasiyle bir nevi kendi siyasi hal tercümesini kaleme almıştır. Adnan Menderes ile Demokrat Partiyi de kendi ruh aynasında biçimlendiği şekliyle anlatmıştır. Gerçeğe tam bağlı subjektif bir metod kullandığı eseri hakkındaki şu uyarısı önemlidir:
«Eserime alaka duyacak olanlar, orada önce beni, davamı, sonra Adnan beyi, partisini ve etrafını bulacak ve bütün bunların iç hakikatlerini bende tecelli etmiş şekilleriyle göreceklerdir.»

36) İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ

«Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim… Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de, piyeslerim de, hikâyelerim de, ilim ve fikir yazılarım da sadece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım «müştemilât»dan başka bir şey değil…

Güzelim Türkçenin «katık» tâbiri ne kadar yerinde. Gerçek gıda «nân-ı aziz» dediğimiz ekmektedir ve gerisi, ona katılmaktan kinaye «katık»tan ibaret… İçinde yüzde elliden fazla (hidro-karbone) cevher bulunduran ekmek, pastaların üstündeki her türlü krema ve (fantezi) oyunlarına sırt çevirmiş, kuru ve yavan, fakat besleyici ve kurtarıcı fikre ne güzel remz!..

İşte, ezel kadar eski ve ebed kadar yeni, topyekûn insanlık çapındaki dâvanın bu eserini tamamlarken, onu, gıdasını Büyük Doğu ekmeğine borçlu bildiğim Anadolu gençliğine ithaf ederim.» N.F.K. / 1968

37) MÜMİN KÂFİR

* Mümin-Kâfir
* Vecdimin Penceresinden
* Bir Pırıltı Binbir Işık

MÜMİN – KÂFİR: Diyalog tarzında kaleme alınan eserde, iman ve küfür kutuplarını temsilen Mümin ve Kâfir isimli iki hayali kişi, çeşitli konularda tartışır ve birbirilerine fikrî üstünlük kurmaya çalışır. Gerçekte ise Mümin, karşısında sadece soru sormaya, itiraza ve inkara memur Kâfir vasıtasiyle her inanmış insanın sahip olması gereken sâf iman ve fikir diyalektiğini temsil eden ve ortaya koyan ideal tipten bir örnektir.
İnsan, İspat, Akıl, Peygamberler, Felsefe, Kutsal Kitaplar, Namaz. Oruç, Hac, Zekat, Merhamet, Zina, Sirkat (Hırsızlık), Ceza, Laisizma, Muhabbet-Nefret, eserdeki diyalog konularıdır.

VECDİMİN PENCERESİNDEN: Sorarak, ölçerek ve şüphe ederek arayan aklın değil, doğrudan doğruya kavratan, kalb yoluyle açıkça gösteren vecd ışığı altında keyfiyetler âlemine bakış…

BİR PIRILTI BİNBİR IŞIK: Çoğu Hazret-i Ömer’in hayatına ait binbir ibret levhası… İbretli sözler, menkıbeler ve ölçülerden bir demet…

Eserin ilk yayın tarihi Kasım 1986’dır.

38) KONUŞMALAR

Eser, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in 1931-1983 yılları arasında (27 yaşından başlıyarak) çeşitli zaman ve mekanlardaki sohbet, röportaj ve anket sorularına sözlü olarak verdiği cevapların kronolojik bir sıra içinde bir araya getirilmesi suretiyle derlenmiştir.

39) ÇÖLE İNEN NUR

«Eserimi…
Her yıldızla her yıldız arası yollar ve yönler kadar çok ve dolaşık…
Dünya yolları ve yönlerinden…
Biricik ulaştırıcı yolu ve eriştirici yönü bana gösteren…
Otuz yaşımdan sonraki hayatıma temel atan…
«Altun Halka’nın asrındaki en büyük kutbu…
Efendim, irşad edicim, can kurtarıcım…
Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri’nin yüce ruhaniyetine ithaf ediyorum…»
26 Mayıs 1972 / N.F.K.

Allah Resulünün mübarek hayatları…

Eserin yazılışı bir hayli maceralıdır. İlk olarak 1950 tarihinde kaleme alınmış, 1952 Büyük Doğu’larında «Allahın Sevgilisi» ismiyle pek kısa bir bölümü tefrika edilmiş, 1956’da bu kez «O» başlığıyla yayınlanmaya başlamış, fakat yarım kalmış ve arada birkaç eksik kalan teşebbüsten sonra, 1969’da nihai şekline ve ismine kavuşmuştur.

Çöle İnen Nur, Siyer kitaplarının alışılmış anlatımlarından farklı bir üslubu yansıtıyor. Eserin takdiminde bu farklılık şöyle ifadelendirilmektedir:
«Tefsir, Hadîs, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirili ve kaynaklarını tek tek göstermek tasasından uzak bu eser, «Başlangıç» yazısında da belirtildiği gibi, sadece iman sahiplerine hitap edici, hiçbir aklî teftiş, tespit ve ispat gayretine düşmeyici, mutlak «doğru» üzerine hissî ve teessürî bir çatı kurucu ve eğer bir kıymeti varsa onu bu noktada toplayıcı bir denemedir; ve akla verdiği pay, onu bazı noktalarda yine akılla iptal etmekten ibarettir. Bu bir ilim değil, sanat eseridir ve ilmin içini ve dışını tahkik selâhiyetinde olmadığı mukaddes kapıya, ancak, inanmış ve teslim olmuş sanat tavriyle sokulmaktan başka çare yoktur. » / N.F.K.

40) SON DEVRİN DİN MAZLUMLARI

«Bu eser, ‘Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar’dan sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İmân ve ideal uğrunda umumi mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususi planda gösterilmesi… Bu yakın tarih ve hususi plân, İttihad ve Terakki ile başlayan, Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslâm nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zulüm kılıciyle düşürülen mazlum başların hikâyelerini anlatır.» / N.F.K.

41) ÖFKE VE HİCİV

Eser, Necip Fazıl Kısakürek’in 1947 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde «Ozan» veya «Ozanbaşı» imzasiyle yayınladığı, satirik mahiyetteki günlük şaka ve fantezileriyle, nazım formu içinde anlık tespit ve öfkelerini noktalayan manzumelerinden derlenmiştir.

Öfke ve Hiciv’in ilk yayın tarihi, Temmuz 1988’dir.

42) SABIR TAŞI

(3 Perde)

Olayın «ezeldeki mazi ve ebeddeki istikbalde» geçtiği ifade edilen piyes, ana hatlarını eski bir Türk masalından alır.

1940’da yazılan eser, 1947 senesinde açılan bir yarışmada C. H. P sanat mükafatını kazanmıştır. Ancak Juri’nin birincilik kararı, Parti ileri gelenleri tarafından iptâl edilerek piyes yarışma dışı ilân edilmiş ve olaydaki komedi(!) günün gezetelerine aksetmiştir.

43) ULU HAKAN

Bir biyografi yazarı olarak da dikkati çekmesi gereken Necip Fazıl’ın, güttüğü toplum dâvasında Türk tarihi ve sahte inkılâplar bilmecesinin «anahtar şahsiyeti» gördüğü Abdülhamid Han’ın hayatı, bu eserde bir tez, bir manifest, bir dava çerçevesi halinde ortaya çıkartılmaktadır.

Keşif mutlak ve orijinal olarak Necip Fazıl’ındır ve bir aralık sahibini hapse kadar sürüklemiştir.

«Marifet, büyük kısmı kursaktan doğma uydurmalarla Abdülhamid’i konuşturmakta değil, Abdülhamid hakkında konuşabilmek ve bir sentez örebilmektedir» diyen Necip Fazıl’a göre:

«36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizma ajanlariyle el ele, İttihat ve Terakki eşkiyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!.. Dünyada her şeyin sahtesi görülmüş, fakat ilim ve tarihin devamlı yalancısına rastlanmamıştır!»

44) BAŞBUĞ VELÎLERDEN 33 (Altun Silsile)

«Velîler Ordusu» kitabında hayatı anlatılan 333 Velînin içine, «Bir» sayısını Allah Resulüne verdikten sonra mukaddes emaneti O’ndan alıp günümüze kadar getiren, O’nunla beraber 33 büyük velî, esere bilhassa alınmamıştı.

İşte, Necip Fazıl’ın kaleminden oraya alınmayan ve hususî bir kolu, «Silsile-i Zeheb-Altun Halka»yı oluşturan 33 mâna kahramanının kelâma bürünebildiği kadarıyla mukaddes hayatları…

45) MUKADDES EMÂNET

(4 Perde, 8 Tablo)

Piyes, I. Meşrutiyetin ilânından günümüze doğru gelen zamanın panoraması üzerinde, yüzyıllardır bir türlü şuurlandırılamayan Anadolu derdini gözler önüne serer ve dönem dönem ucuza harcanan Anadoluluyu kendi derdine sahip çıkmaya davet eder.

(Yazıldığı tarih; 1971)

46) İMAN VE AKSİYON

* İman ve Aksiyon
* Özlediğimiz Nesil

Necip Fazıl Kısakürek’in iki ayrı konferansı…
Her konferans, farklı tarih ve şehirlerde çeşitli defalar binlerce dinleyiciye hitaben verilmiş olup büyük ilgi doğurmuştur. 1949’da Büyük Doğu Cemiyetinin kuruluşundan itibaren Anadolu’yu bir uçtan öbür uca sarsan Necip Fazıl için, mevzuu ne olursa olsun verdiği her konferans, «Tanzimattan beri gelen sahte inkılapların çürüttüğü ruh kökümüzü kurtarma, kainat çapında hesaba vurma, Türkün ruh ve madde dünyasını Batının da hayran olacağı ve içinde her derde deva bulacağı bir ideolocya planında kurma ideali»ne bağlıdır.

47) RÂBITA-İ ŞERİFE

«Önüne gelenin din eseri çıkardığı ve Kutsî eşyayı işportalaştırdığı bu perişanlık devrinde, hemen hiç kimsece riayet edilmeyen muazzam bir din ölçüsüne uyarak, içindeki âyet ve hadîsleri ve mübârek kelâmları asıllariyle vermediğim, böylece onları ticaret vesilesi olmaktan ve asla uyuşamayacağı ifade çerçevelerine sokulmuş bulunmaktan korumaya çalıştığım bu eser, vecd kaynağımızdan hayat iksiri değerinde bir damlacıktır ve Büyük Doğu ideâlinin tâcıdır.» / N.F.K.

Necip Fazıl’ın, «her kelimesi üzerinde beynini kanatıcı ve kalemini yakıcı bir saygı, kaygı ve titizlikle» üzerine eğildiği, Abdülhakîm Arvasî’ye ait Rabıta-i Şerife, isminden de anlaşılacağı üzere, çok özel bir bahsi, «Râbıta»nın nasıl yapılacağını, usûl ve âdâbını çerçeveliyor.

Kitabın ikinci bölümünde ise, Efendi Hazretlerinin ders, takrir ve mektuplarından çeşitli mevzular, Vahdet-i Vücud bahsinin geniş bir mütalâası ve «Ruh Risalesi» var.

48) DOĞRU YOLUN SAPIK KOLLARI

Kendisinden sonra ümmetinin 73 fırka olacağını, bu fırkalardan da sadece birinin nura yöneleceğini haber veren Allah Resulü’nün vefatlarından sonra ilk alâmetleri Hazret-i Osman zamanında görülmeye başlayan sapık itikad ve davranışlar, dallardaki bütün ihtilâflı manzarasına rağmen aynı illetli kökte birleşirler: Kuru akıl ve şeytanî hayal…

Ümmetin temel yapısı olan Sahabi diyor ki:
«O’nu dinlerken öyle olurdu ki, âdetâ başımızın üstünde, kirpiğimizi kımıldatsak uçup gidecek ışıktan bir kuş varmış gibi mıhlanır kalırdık.»

Sahabînin temsil ettiği vecd ve teslimiyetin zamanla kabuk tutmaya başlamasiyle, meydan yerini, gönül ateşi yerine tüten akıl dumanının kaplaması kaçınılmazdı; öyle de oldu ve ardından, ilk olarak siyasi bir ihtilâf halinde başgösteren ve daima yahudinin güttüğü ayrılık ve aykırılıklar itikadî sapıklıklara yol verdi.

Kitapta, «Sünnet ve Cemaat Ehli» anlayışı dışında kalan batıl ve sapık kollar, ilk örneklerinden itibaren tarihî bir geliş halinde teşrih edilir ve günümüze bağlanırken, gaye şöylece ifadesini bulur: Dâva, İslâmı olduğu gibi bulmak, dinin ulvî ve mücerred hakikatini meydana çıkarmaktır; uydurmak ve kendi hakikat vehmine feda etmek değil…

49) KÜNYE

(3 Perde 12 Tablo)

Birinci Dünya savaşında cepheden cepheye koşmuş, Harbiye mektebinde hocalık yapmış, Balkan savaşına katılmış, divanı harpte yargılanmış; başarıyı ruh, disiplin ve bilginin eseri bilen, şahsî hayatı olmayan, her şeye toplum açısından bakan ve insanı, Künye’sini aşmaya memur sayan bir dava adamının, Plevne şehidi bir zabitin oğlu Gazanfer Bey’in trajik hikayesi…

(Yazıldığı tarih; 1939)

50) TASAVVUF BAHÇELERİ

«İrşad edicim, Kurtarıcım ve Efendim Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ne ait, dışından öğretici mahiyette bu son asrın en büyük din eserini, en titiz sadakat, en derin dikkat ve en keskin haşyetle sadeleştirirken, kendimden ekleyeceğim biricik ölçü, Büyük Veli’nin muazzez ruhaniyetine sığınmak ve affını dilemektir.» / N.F.K.

Kitapta, tarifinden başlayarak, Tasavvufun gayesi, konusu ve terimleri; Nakşî Yolunun Hususiyetleri ve ayrıca Sufî, Mutasavvıf, Melamî ve Fakir gibi tabirler izah edilmektedir.

51) PARMAKSIZ SALİH

(4 Perde)

Eserde, «en canhıraş sebepleri ve neticeleriyle doktor ve ilacı olmayan hastalığı, ‘kumarı’ göstermek» istediğini söyleyen Necip Fazıl, Parmaksız Salih ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir suale şu cevabı veriyor:

«Eserde ifadelendirmek istediğim tek dava, binbir tezad ve binbir zıt kader cereyanı içinde hakiki fışkırışını bulamamış ve hatta kötülük baskısı altında uyuşmuş bir ruhun, en büyük saike kavuşur kavuşmaz birden şahlanışı; ve tam 55 yıl bilmeden hasret çektiği ve daima istekli yaşadığı ulvî aksiyona şiddetle atılışıdır.»

Eser 1948-1949 kışında İstanbul şehir tiyatrosunda temsil edilmiştir.

(Yazıldığı tarih: 1948)

52) NAMIK KEMÂL

Tanzimatın ilânı ve Namık Kemâl’in doğumunun 100’üncü yıldönümü münasebetiyle Maarif Vekâleti tarafından 1939’da kendisine yapılan teklif üzerine yazdığı bu eser, hem Necip Fazıl’ın ilk biyografisi, hem de «Ulu Hakan Abdülhamîd» isimli eseriyle ortaya attığı tezlerin hazırlığı niteliğindedir.

Eserde, şahsı, eseri ve tesiriyle ele alınan Namık Kemâl hakkındaki toplayıcı hüküm, O’nun kucaklamaya çalıştığı sanat şubelerinde şahsî bir zevk ve idrak belirtmediği, sadece tebliğci bir cemiyet adamı olduğu noktasındadır.

53) HÜCUM VE POLEMİK

Necip Fazıl, içini doldurduğu fikir ve sanat şubeleriyle eğer çok köşeli bir yıldıza benzetilecek olursa, bu yıldızın en sivri ve göze batan köşesi, şüphesiz ki, onun polemikçi kimliğidir. O büyük bir polemikçidir; ve aslında bu büyüklüğün en iyi farkında olanlar da, onun fikir düşmanlarıdır. “Hücum ve Polemik”, fikir öfkesini, kıymet hükümlerinin hamle ve irade kaynağı bilen Necip Fazıl’ın, Bâbıâlide geçen 50 senelik ömrü müddetince bir an geri adım atmadığı ve sendelemediği kavgasının belgeleri olarak derlenmiş ve kitaplaştırılmıştır.

54) ABDÜLHAMÎD HAN

* Abdülhamid Han
* Sır (yarım kalmış)

(5 Perde)

Piyes, Büyük Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han’a ait tepetaklak edilmiş tarihî hakikatlerin, «Ulu Hakan» eseriyle taş taş yerine oturtularak bir tez, bir manifest halinde bina edilmesinden sonra, bir ölçüde sahneye yansıtılmasıdır.

(Tamamlandığı tarih: 5 Haziran, Çarşamba 1968)

55) SİYAH PELERİNLİ ADAM

* Siyah Pelerinli Adam
* Kumandan (yarım kalmış)

Necip Fazıl, oynanmasından ziyade okunması için kaleme aldığı bu eserini, «tek perdede bir hikaye» şeklinde takdim eder. Eser ilk defa 1943 Büyük Doğu’larında tefrika edilmiştir.

56) AHŞAP KONAK

(3 Perde)

Necip Fazıl’ın 1960 İhtilalinden sonra girdiği hapishanede yazdığı ikinci piyes olan Ahşap Konak, giderek yozlaşan ve ahlakî değerlerinden uzaklaşan bir toplumu, çekirdeğinden gösteren bir temsildir. Ahşap Konak, her katında üç neslin ayrı ayrı fakat birarada ve aralarındaki korkunç anlayış ve yaşayış uçurumu içinde yaşadığı bir mekânı temsil ederken, zaman boyutunda, 1950 sonrası Türk cemiyetinin tezatlar içindeki içler acısı halini sembolize etmektedir.

(Tamamlandığı tarih: Eylül 1960, Balmumcu Garnizonu)

57) PÜF NOKTASI

(4 Perde)

Necip Fazıl’ın komedi tarzında kaleme aldığı yegâne tiyatro eseri.

“Hayat meğerse püf noktalardan ibaretmiş; olanca başarı püf noktasını yakalamaktan başka birşey değilmiş” gerçeğini gören Recep Kafdağlı’nın hikayesi…

Vefatından sonra, Aralık 2000 tarihinde yayınlanmıştır.

58) YENİÇERİ

Yeniçeri’yi dünyanın ilk teşkilatlı ve meslekî ordusu olarak gören ve gösteren Necip Fazıl’a göre, Yeniçeri, kuruluşundan sonraki ilk iki asır içinde ideal askerdir ve devletinin gayesine ve ahlakına bağlıdır. Tanzimata kadar sürecek olan sonraki üç asır içindeyse bizzat devlet süikastçısı bir âsidir.

Yeniçerinin bu çöküşü, ruhî ve sosyal bir müessire, iman vecd ve aşkının gönüllerden uçup gitmesine bağlıdır ve Yeniçeri, bu korkunç ve hazin tecelliyi göstermekte sadece bir vesiledir.

Bu eser, müellifinin bizzat belirttiği gibi, tarihî rezalet ve fecaatlerin bir hikâyesi olarak kaleme alınmış olmaktan ziyade, Yeniçerinin işe nereden başlayıp, işi nerede bitirdiğini göstermek ve bunun ruhî ve sosyal müessirlerini çerçevelemek gayesiyle yazılmıştır.

59) REŞAHAT

Tasavvufî hikmetleri ve evliyâ menkıbelerini anlatan temel eserlerin önde gelenlerinden biri olan, Mevlana Safiyüddin Hazretlerine ait Reşahat isimli eserin, «Necip Fazıl üslûbu» ile sadeleştirmesi ve özleştirilmesi…

Eserde Silsile-i Zehebe bağlı velîlerin menkıbeleri yanında, Abdülhalik Gücdevanî Hazretlerinin sistemleştirdiği Yolun Temel Ölçüleri ve Hoca Ubeydullah Ahrar Hazretlerinin hayatı anlatılmaktadır.

60) BAŞMAKÂLELERİM 1

1950’nin başlarından itibaren Necip Fazıl’ın bilhassa Büyük Doğu dergi ve gazetelerinde o gün veya o haftanın gündemini teşkil eden konular ve baş meseleler etrafında kaleme aldığı makâleler…

Bu dizinin ilk kitabında, 1952-54 tarihleri arasında yazılmış başmakâleler derlenmiştir.

61) BAŞMAKÂLELERİM 2

Başmakâle dizisinin ikinci kitabı, 1956’da günlük ve 1959’da haftalık olarak yayınlanan Büyük Doğu dergilerinde yayınlanmış bütün makâlelerinin biraraya getirilmesiyle oluşmakta.

Kaleme alındığı tarihî dönem ve özellikle Necip Fazıl – Menderes ilişkisi düşünüldüğünde makâleler ayrı bir önem kazanmaktadır.

Hele ki, 1959 senesinin son aylarında yazılan ve birçok insan tarafından ibretle okunup saklanan «1960 Son Vade» başlıklı makâle, çok geçmeden gelen ve Menderes hükümetinin bütün vâdelerini dolduran İhtilâlle birlikte daha iyi anlaşılabilmiştir.

62) BAŞMAKÂLELERİM 3

1960 ihtilâlinde zindana 74 kilo olarak girip oradan 57 kilo çıkan Necip Fazıl, ferdiyetine tam kapanmakla cemiyete tam açılmanın yol ayrımında, dış şartların bütün olumsuzluğuna rağmen kendini bulur bulmaz, Yeni İstiklal gazetesinde makalelerine başlamış, ardından da Büyük Doğu’yu tekrar çıkarmıştır.

Başmakale dizisinin bu üçüncü kitabı, O’nun 1960 sonrası kaleme aldığı makâleleri içermektedir.

63) MEKTÛBAT

İmam-ı Rabbânî Hazretlerine ait Mektubat’ı, «Allah ve Resulünün kitaplarından sonra dinin en büyük eseri» ifadesiyle takdim eden Necip Fazıl’ın bu kıymetli eserden sadeleştirdiği mektup parçalarından bir demet…

Vaktiyle Büyük Doğu dergilerinde yayınlanmış mektuplar, 1’den 24’üncü mektuba kadar eksiksiz olarak sadeleştirilmiş, daha sonrakiler ise konularına göre bir tercihe tabi tutulmuştur.

64) GÖNÜL NİMETLERİ

İmam Kastalanî’nin, Allah Resulü’nün hayatını anlatan «El-Mevahibü’l Ledüniyye» eserini, Gönül Nimetleri ismiyle, Şair Bâki çevirisinden kendi üslubuna dökerek günümüz diline aktaran Necip Fazıl, kitaba yazdığı takdimde, dikkatleri şu noktaya çekmektedir:

«Okuyucuların Kainatın Efendisine ait bu eseri, benzerleri arasında en eminlerden biri tanımalarını diler ve bu mukaddes mevzu karşısında haşyetle susmaktan ve eseri tatmaya çalışmak tavsiyesinden başka söz olmadığını bildiririz…»

65) EDEBİYAT MAHKEMELERİ

Kitap, üç eserden müteşekkil…

1- EDEBİYAT MAHKEMELERİ: Bu başlık altında, 1945 Büyük Doğu dergilerinde neşredilmiş yazılarda, edebiyat dünyamızın ünlü isimlerinden Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Mehmet Akif ve Nurullah Ataç, mizah üslûbuyla bir mahkeme mizanseni içinde kritik ediliyor. Ayrıca farklı zaman ve mekanlarda Necip Fazıl nezaretinde yapılan sohbet toplantılarında «Tevfik Fikret» ve ayrı bir bahis olarak «şiir» ele alınıyor.

2 – DOĞU EDEBİYATI: Doğu edebiyatına kısa ve genel bir girişten sonra, Arap Edebiyatı bölümünde «Muallakat-ı Seb’a» şairleri; Fars edebiyatı bölümünde ise Baba Tahirden başlayarak ilk şehnameciler ve Firdevsi, hayatı, edebi kıymeti ve eserlerinden örneklerle anlatılıyor, Mısır Edebiyatı bölümünde Papiruslar üzerine yazılmış Annana isimli bir kâhine ait en eski bir hikayenin tercümesi bulunuyor. Eserin son bölümünde ise Doğunun Büyükleri başlığı altında, Nizami, El-Maarri, Ömer Hayyam, İbn-i Fariz ve Sadi ele alınmış ve eserlerinden oldukça hacimli tercümeler yapılmıştır.

3 – DİL RAPORLARI: «Zavallı Türkçe» ve «Dil Laboratuarından» ana başlıkları altında bir taraftan lisana dair ölçüler verilirken, diğer taraftan, «teşhis»le birlikte, Türk dilinin içine sürüklendiği kaostan çıkması için çarelerin neler olabileceği üstünde duruluyor.

66) HÂDİSELERİN MUHASEBESİ 1

Eser, «gündelik politika tekerlemeciliği sanatkârın ulvî faaliyetine yakışmayan bir iş olduğu kadar, benim de işim değildir!» diyen Necip Fazıl’ın sosyal ve siyasî olaylar üzerindeki duyuş ve görüş vazifesiyle «Hâdiselerin Muhasebesi» başlığı altında ve (Be-De) imzası kullanarak kaleme aldığı yazılarının 1. cildidir.

Bu serinin ilk kitabında, ibretle okunması gereken 1943-1949 yılları arasındaki hâdiselerin muhasebesi yapılmaktadır.

67) HÂDİSELERİN MUHASEBESİ 2

Eser, «gündelik politika tekerlemeciliği sanatkârın ulvî faaliyetine yakışmayan bir iş olduğu kadar, benim de işim değildir!» diyen Necip Fazıl’ın sosyal ve siyasî olaylar üzerindeki duyuş ve görüş vazifesiyle «Hâdiselerin Muhasebesi» başlığı altında ve (Be-De) imzası kullanarak kaleme aldığı yazılarının 2. cildidir.

Bu serinin ikinci kitabında, ibretle okunması gereken 1950-1959 yılları arasındaki hâdiselerin muhasebesi yapılmaktadır.

68) HÂDİSELERİN MUHASEBESİ 3

Eser, «gündelik politika tekerlemeciliği sanatkârın ulvî faaliyetine yakışmayan bir iş olduğu kadar, benim de işim değildir!» diyen Necip Fazıl’ın sosyal ve siyasî olaylar üzerindeki duyuş ve görüş vazifesiyle «Hâdiselerin Muhasebesi» başlığı altında ve (Be-De) imzası kullanarak kaleme aldığı yazılarının 3. cildidir.

Bu serinin üçüncü kitabında, ibretle okunması gereken 1964-1978 yılları arasındaki hâdiselerin muhasebesi yapılmaktadır.

69) RAPOR 1-2

1971’de Sıkıyönetimin ilaniyle 15’inci devresini kapatan Büyük Doğu dergisini dört-beş sene sonra tekrar çıkarmaya karar veren Necip Fazıl, daha hazırlık safhasında, genel bir akâmet, iktidarsızlık, fesat ve çürüme ortamiyle karşılaşınca; «Büyük Doğu çıkamaz! Ancak (Rapor 1-2-3..) diye yeni bir tarz düşünülebilir!» hükmüne varır.
Raporlar, aylık yazılar şeklinde 1976 – 1980 yılları arasında 13 sayı çıkmıştır.

Bu serinin birinci kitabında, ilk iki Rapor, ikinci kitabında 3’üncü, 4’üncü Rapor, üçüncü kitabında 5’inci, 6’ıncı Rapor, dördüncü kitabında 7’inci, 8’inci Rapor, beşinci kitabında 9’uncu, 10’uncu Rapor ve altıncı kitabında 11’inci, 12’nci ve 13’üncü Rapor birarada yayınlanmıştır.

70) RAPOR 3-4

Rapor kitap-dergi serisinin ikinci kitabı…

71) RAPOR 5-6

Rapor kitap-dergi serisinin üçüncü kitabı…

72) RAPOR 7-8

Rapor kitap-dergi serisinin dördüncü kitabı…

73) RAPOR 9-10

Rapor kitap-dergi serisinin beşinci kitabı…

74) RAPOR 11-13

Rapor kitap-dergi serisinin altıncı kitabı…

75) SAVAŞ YAZILARI 1

Üstad Necip Fazıl’ın 1939 – 1943 yılları arasında kaleme aldığı Çerçeve yazılarının büyük kısmı 2. Dünya Savaşına dairdir.

Bu yazılarında, Avrupa kanallarından gelen tamamen aksi yöndeki haberlere rağmen, 1939 Mart’ından başlayarak emsalsiz bir dünya kıyametine gidildiğini söyliyen Necip Fazıl, “tek başına” savaş olacağını iddia etmiştir. 1939 Ağustos sonundaki Rus-Alman paktını, Bâbıâli’nin bütün Başmuharrirleri tam bir sulh müeyyidesi diye gösterirlerken, savaşın “birkaç gün” meselesi olduğunu yazmış ve 3 gün sonra da 2. Dünya Savaşı başlamıştır.

Savaşın devam ettiği müddet içinde ise, hâdiselere takaddüm eden teşhisleri ve “çıkmadığı takdirde kalemimi kırar ve bileklerimi keserim” dediği iddialarının bir bir gerçekleşmesiyle herkesi hayretler içinde bırakmıştır.

O’nun, “hemen hemen gaibten haber vermek derecesini bulan şayanı hayret siyasî teşhisler” olarak görülen yazıları karşısında söylenebilen yegâne söz şu olmuştur:
–Bu adam ne derse çıkıyor!

Necip Fazıl’ın, esaslı bir kültür, anlayış, hesaplayış ve sezişle 2. Dünya savaşının bütün gidişatını fikrî ve siyasî cepheleriyle gözönüne seren 1939 – 1943 yılları arasındaki Çerçeve’leri, “Savaş Yazıları” başlığı altında, kronolojik bir sıra ile derlenmiştir.

Eserin 1. cildinde 1939 – 1940 yıllarındaki yazılar yer almaktadır.

76) SAVAŞ YAZILARI 2

Eserin 2.cildinde 1941-1943 yıllarındaki yazılar yer almaktadır.

77) ÇERÇEVE 1

Necip Fazıl Kısakürek’in fıkra yazarlığı 1939 senesinde Haber gezetesinde başlamış, «Son Telgraf» gazetesinde devam etmiş ve çeşitli gazetelerde 1982 yılına kadar süregelmiştir.
«Çerçeve» serisinin ilk kitabı…

78) ÇERÇEVE 2

«Çerçeve» serisinin ikinci kitabı… 31 Ağustos 1941-15 Kasım 1943 tarihleri arasındaki Çerçeve yazıları…

79) ÇERÇEVE 3

«Çerçeve» serisinin üçüncü kitabı… 17 Eylül 1943-2 Temmuz 1956 tarihleri arasındaki Çerçeve yazıları…

80) ÇERÇEVE 4

«Çerçeve» serisinin dördüncü kitabı… 10 Ocak 1962-13 Temmuz 1965 tarihleri arasındaki Çerçeve yazıları…

81) ÇERÇEVE 5

«Çerçeve» serisinin beşinci kitabı… 1 Temmuz 1966-25 Şubat 1978 tarihleri arasındaki Çerçeve yazıları…

82) ÇERÇEVE 6

«Çerçeve» serisinin altıncı kitabı… 26 Şubat 1978-14 Temmuz 1982 tarihleri arasındaki Çerçeve yazıları…

83) KÂTİBİM

* Katibim
* Sen Bana Ölümü Yedirdin

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Kâtibim” ve “ Sen Bana Ölümü Yendirdin”…

84) DEPREM (ÇİLE)

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Deprem”…

85) VİLLA SEMER

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Villa Semer”…

86) VATAN ŞAİRİ NAMIK KEMÂL

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Vatan Şairi Namık Kemâl”…

87) CANIM İSTANBUL

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Canım İstanbul”…

88) UFUK ÇİZGİSİ

* Ufuk Çizgisi
* Son Tövbe

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “Ufuk Çizgisi ve Son Tövbe”…

89) EN KÖTÜ PATRON

* En Kötü Patron
* Battal Gazi (yarım kalmış)

Necip Fazıl’ın, birçoğu film haline getirilerek sinemalarda gösterilmiş bütün senaryo romanlarından “En Kötü Patron” ve yarım kalmış vaziyette “Battal Gazi”…

90) VATAN DOSTU SULTAN VAHİDÜDDİN

Eser, ismi vatan hainliğine çıkarılan Sultan Vahidüddin’i savunmak ve Milli Kurtuluş Hareketi’nin ilk defa onun tarafından düşünüldüğünü ve Mustafa Kemal’in bu maksatla Anadoluya gönderildiğini tespit gayesiyle yazılmıştır.

“Sultan Vahidüddin” kitabı, günlük bir gazetede (19.5.1968-26.8.1968) tefrika edildikten sonra 1968, 1975 ve 1976 tarihlerinde yayınlanmış ve bu üç basımın 1. ve 3’üncüsü hakkında, Mustafa Kemal’e hakaret içerdiği iddiasıyla dava açılmıştır. Eserin ilk basımıyla ilgili açılan ceza davası, dosya Yargıtay incelemesindeyken çıkan Basın affı sebebiyle muameleden kaldırılmış; 3.Basım sebebiyle açılan ceza davası ise, kitapta öne sürülen fikirler, Nutuk isimli esere aykırı olduğu için, kitabın toplatılmasına ve Necil Fazıl’ın 1,5 yıl hapse mahkumiyetine karar verilmiştir.

Kesinleşen mahkumiyet kararı, Necip Fazıl’ın 25 Mayıs 1983 tarihinde vefatı sebebiyle infaz edilememiştir.

Eserin 4.basımı, Mayıs 2012 tarihinde yapılmıştır.

91) TİYATRO ve TESİRİ

Tiyatro eserleriyle Türk Tiyatrosunun kurucu müelliflerinden olan Üstad’ın, Tiyatro nedir? sualini, kuruluşundan günümüze tarihi bir perspektif içinde izaha kavuşturduğu eser, ilk olarak, 1964 yılında Aydınlar Ocağı salonunda konferans olarak verildi.

“Sanat, tiyatronun da baş sermayesi olan kelâmın muhtelif formlarında, hikâye, roman, şiir vesâirede dâima bir, iki buudludur; üçe varmaz. Ve hayal ki, Allahın yarattığı muazzam sahnenin ismidir, orada kendisini hakikatteki, realitedeki katılığıyla tecessüm etmiş bulamaz. Tiyatro, sanatın üç buud kazandığı yerdir. Bütün bir realite katılığı içinde zamanı ve mekanı kaldıran hâdise; istikbâli seyretmek, mâziyi seyretmek… Ve seyrettiğimiz yerdeki zaman-mekân vahdeti, bizimle kendi arasında ayrıdır.” NFK

Derleme Dizisi

1) İSTANBULA HASRET

Derleyen : Mehmed KISAKÜREK

Necip Fazıl’ın eser külliyatı içinde dağınık bir tarzda ve birçoğu henüz kitaplaşmamış “İstanbul”a dair yazıları, Mehmed Kısakürek tarafından derlenerek “İstanbula Hasret” başlığı altında kitaplaştırılmıştır.
Bu kitap, Necip Fazıl’ın tarihî, fikrî, mimarî, idarî, etik ve estetik boyutlarıyla İstanbul’a bakışı olduğu kadar, büyük bir asâlet familyasına sahip ve Saray etrafında teşekkül eden İstanbul aristokrasisine mensup bir aile ferdinin, yani Necip Fazıl’ın İstanbul sevdasına dair…

2) YAHUDİLİK - MASONLUK - DÖNMELİK

Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergilerindeki, “Bir millet ve memleket birlik ve bütünlüğünü güve gibi için için yiyen gizli kuvvetleri tanımak; onları ister isimlendirerek ister isimlendirmeyerek, fakat mutlaka kurmay sırlariyle teşhis etmek ve ruh vatanında nüfuz ve istilâ nahiyelerini farketmek bakımından büyük kıymet ve ehemmiyetteki yazıları…” “Yahudilik – Masonluk – Dönmelik” kitabında bütünleştirilmiştir.

3) DİNİNİZİ ÖĞRENİNİZ

Dininizi Öğreniniz” kitabı, Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergileri ve değişik gazetelerin “Ramazan Sahifeleri’nde, hususen “gençler için” kaleme aldığı din ve tasavvuf yazıları ile islâm büyüklerinden yapmış olduğu sadeleştirmeleri içermektedir.

Kitap, 5 bölümden ibarettir.

“Dininizi Öğreniniz” başlığı altındaki Birinci Bölüm’de, İtikat esasları ve amel bahislerine dair bilgiler bulunmaktadır. İkinci Bölüm’de, İmam Azam hazretlerine ait Fıkh-ı Ekber’in sadeleştirmesi; Üçüncü Bölüm’de, Alevi ve Rafizilere Cevap; Dördüncü Bölüm’de, İmam Gazali’den Hikmetler; Beşinci Bölüm’de ise Hadîs-i Kutsî Mealleri vardır.

4) VESİKALAR KONUŞUYOR

“Vesikalar Konuşuyor” kitabı, Üstâd Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergilerinde (Dedektif X Bir) imzasıyla yazdığı gizli kalmış yakın tarihe ait büyük sansasyon doğuran ifşa niteliğindeki yazılarını içermektedir. Ayrıca Üstad’ın sâf sanat ve tefekkür şatosunun mutfağına inerek nelere el atmak; mücadele tarihi içinde nerelere kadar uzanmak zorunda kaldığının da vesikası niteliğindedir.

5) NASREDDİN HOCA

Necip Fazıl, bu kitabın birinci bölümünü teşkil eden “İzahlı Nasreddin Hoca Fıkraları”nı Tercüman gazetesinin 27 Ağustos – 22 Eylül 1976 tarihleri arasındaki “Ramazan Sayfası” içinde; “Gülebilsek” ve “Ağlatan Mizah” başlığı altındaki nükteleri ise Büyük Doğu Dergisi’nde yayınlamıştır.

6) BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ

Said Nursi’nin kısa bir biyografisi ve “Risale-i Nur”dan sadeleştirilmiş önemli bölümler…

7) BÜYÜK DOĞU CEMİYETİ

28 Haziran 1949 tarihinde seçimlere iştiraki mümkün bir “Parti” hüviyetinde kurulan ve 26 Mayıs 1951’de kendini tasfiye zorunda kalan Büyük Doğu Cemiyeti’nin kuruluşundan feshine kadar bütün macerasını, Büyük Doğu Dergisi’nin 1949-1951 devresinde “Cemiyet” başlığı altındaki yazılardan takip etmek mümkündür.