Yaşar NABİ:
« — BİR MISRAI BİR MİLLETE ŞEREF VERMEYE YETER!…»
Mustafa Şekip TUNÇ:
«— Örümcek Ağı ve Kaldırımlar bizi nadir bir san’atkâr ve hakiki bir şair ile karşılaştırıyor: Necip Fazıl…»
Nurullah ATAÇ:
«— Yarına kalacak tek şair: Necip Fazıl… Bence şimdiye kadar gelen şairlerin en büyüğüdür O…»
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU:
«— Her vakit söylediğim gibi, şiirde Necip Fazıl, Türk nazmı bakımından bize yeni ve tamamiyle orijinal bir ses ve ahenk getirmiştir.»
Ahmet Hamdi TANPINAR:
«— Bir Necip Fazıl olabilmenin ahmakça saadetine ne kadar muhtacım.»
Hakkı Tarık US:
«— Ben Necip Fazıl’ın eserlerini ve eserlerinden çok kendini severim. Hattâ kendini övenleri sevmezken, Necib’in kendini övdüğü zamanlarda bile…
Bu sevişim, güzel yazdığı kadar güzel konuşan Necip ile sadece bir gönül yakınlığından gelmiyor; onu, gençliğin bedbin hevesinden sıyrılıp yükselmiş, gittikçe daha gelişip olgunlaşan, gittikçe daha millet ve insaniyet ölçüsünde eserler vermeye doğru kanat çırpan bir halde bulmam, kendini sevmemde ve kendine ümit bağlamamda en kuvvetli âmildir. Necib’i okuduğum zaman kulaklarım uğuldamaz; fakat içim derinliğin huzuruna ermiş olur.»
Vâlâ NUREDDİN:
«— Türkiye’nin tuzu biberi tarzında insanlar vardır. Bilhassa İstanbul’da, bilhassa Ankara caddesinde… Bunlardan biri Süleyman Nazif’ti; biri Ahmet Haşim’di; biri Yahya Kemal’dir. Bunların kimi daha büyük, kimi devâsâ… Gençler arasında da –Necip tabiî gençtir– bir tip aramak lâzım gelirse, Necip Fazıl gelir. Yalnız şairliğiyle değil, orjinalliği ile mühim bir şahsiyettir. İnsanlar yeknesaklıktan bıkıyor; orjinal iklimlere doğru bir pencere açmak istiyor. İşte o zaman Necib’e rastlayınca güzel bir hava insanın yüzüne çarpıyor. Gerçi bu hava bazan çok şiddetli geliyor. Pencere önünde oturamaz oluyorsunuz. Fakat herhalde başka bir penceredir. Bilhassa benim için fazla enteresan… Bu pencere, adi sokak esprilerine bakmıyor. Gayet güzel bir çeşnisi var; Maveradan bahsediyor. Necib’in «Ben ve Ötesi» şiirini hatırlarsak, şairin kendi ötesinden bahsediyor. Dünyada Mistisizm kalmadı. Bu, Neo-mistisizm yapıyor…»
Eşref ŞEFİK:
«— Şairliğinde mükemmeldir. Bence, dünkü sofî şiir mezhebini bugünkü lisanla halihazırda en iyi söyliyenlerden biridir. Görüşleri, ruhu şairdir… Yalnız mizacı bakımından, şair olduğu mezhebin buradaki büyüklerine benzemekten ziyade, Avrupa’daki orjinal büyük şairlere bilâ ihtiyar benzemek yolunu tutmuştur. Meselâ Mevlâna’nın mesleğini, janrını, onun tasavvurunu ve yaşayışını alacak yerde Baudelaire’inkini alır.
…………………….
Bütün kendine zararlı olan kabahatleri de, kendi içindeki mahkemede, Baudelaire’e ve Baudelaire gibi bazı mübalâğaları görülen diğer Avrupa şairlerine benzemekle mazur gösterir. Fakat şunu daima hatırda tutmalı ki, kendi lisan edasını, gençliğin bir kısmına aşıladığı muhakkaktır. Bu itibarla bir ekol başlangıcı yapmış sayılabilir.»
Remide ADİL:
«— Necip Fazıl kendi kitabına sığmayan bir insandır. Sığmadığı içindir ki, pek tabiî taşıyor; hudutları aşıyor ve tarifi imkânsız bir şahsiyet haline giriyor.
«Necip Fazıl’ın muhtelif cepheleri vardır. Şair Necip Fazıl, (ki bence en kıymetlisi odur) bankacı Necip Fazıl, piyes müellifi Necip Fazıl, süvari Necip Fazıl, antika meraklısı Necip Fazıl, şıklığa meraklı Necip Fazıl… Bu tasnifi yapabilmiş olmakla beraber, ben kendimde, ondan bahsetmek selâhiyetini görmüyorum. Çünkü onun şiirlerinden olsa olsa Baudelaire, piyeslerinden Shakespeare, bankacılğınıdan Montaigu Norman, süvariliğinden O’Neil, kostümlerinden Duke of Windsor, antika tarafından Salâhaddin Refik bahsedebilirler.»
Osman CEMAL:
«— Necip Fazıl çok zeki bir adamdır! Necip Fazıl’ın bugünkü eserleri –ben küçük manzumeden bir şey anlamam– lâkin onun makale şeklindeki yazıları, büyük tiyatroları, şimdilik yaşından umulmayacak kadar kuvvetli ve insanî, bir bakıma tatmin edici şeylerdir. Meselâ Hâmit hakkındaki bir etüdü, pek yaman bir şeydir. İlk tiyatrosu olan Tohum müdafaa ettiği tez ne olursa olsun, çok kuvvetli bir eserdir.»
Abidin DİNO:
«— Necip Fazıl’ın şaheseri (Senfoni), isyan bayrağını çeken şiirdir. Senfoni, 19. ve 20. yüzyılın fert bunalımını, kâh bir fikir kalıbı içinde, kâh bir deli gömleği içinde mükemmelen ifade ediyor.»
Nureddin ARTAN:
«— «Şair Necip Fazıl’da, kendisinin kendisinde bulduğu kıymetin yarısını bulurum. Bu kıymet, onu en büyük şairlerimizden birisi olarak tanımama mâni değildir. Kendisi gibi düşünseydim «en büyük şairimiz» demem icap ederdi.»
Ziya Osman SABA:
«— Necip Fazıl, belki en büyük Türk şairi değildir, fakat Türk edebiyatının en kuvvetli şiir kitabı herhalde Ben ve Ötesi’dir.»
Sedat SİMAVİ:
«— Büyük Mütefekkir üstad şairimiz Necip Fazıl Kısakürek bir taraftan fikirlerini Cumhuriyet gazetesinde neşrediyor, öbür taraftan da piyeslerini şehir tiyatrosunda Ertuğrul Muhsin’e oynatırken bu iki san’at faaliyetinin de üstünde hummalı bir şiir yetiştiricisi olmaktan geri kalmıyor.
Necip Fazıl’ın fikrince, memleketimizde şiirlerini neşretmeye razı olacağı bir edebiyat mecmuası yoktur. Necip Fazıl’dan şiirlerini neşretmek üzere bizi intihap etmesini rica ettiğimiz vakit güzide sanatkâr mecmuamızın malik olduğu geniş okuyucu zümresi dolayısiyle Yedi Gün’ü tercih etmekte hususî bir zevk duyacağını bildirmiş, teklifimizi memnuniyetle karşılamıştır. San’at ve fikirde kalite işlerine de ne kıymet verdiğini her gün biraz daha ifade eden Yedi Gün Necip Fazıl’ın en yeni şiir tecrübelerine sahne olmaktan kendisini bahtiyar addeder.
Vasfi Mahir KOCATÜRK:
«— Fransız edebiyatında Baudelaire, Verlaine nasıl bir yeni ürperişse bizim edebiyatımızda da Necip Fazıl o kadar başka bir görünüştür. Duyuş ve lirizm bakımından kendi içimizde hiçbir üstadı yoktur. Onun getirdiği duyguları Hâmit ve Fikret te bilmezlerdi. Gerçi bizim edebiyatımızda ötedenberi ferdî ruhun şiiri vardır, fakat Necib’in getirdiği yeni ürperişten mahrumdur. Garpte Hugo, Byron, Shakespare, bizde Hâmit, Fikret, Kemal, parlak ve gürültülü bir şiirin sahibidirler. Necip Fazıl’ın şiiri, Baudelaire’in, Verlaine’in ruhu gibi, gürültüden, sesten, hattâ tabiîlikten kaçan bir ruhtur. Bizim eskilerden Fuzulî ve Yunus onu biraz andırabilir.»
Yunus NADİ:
«— Neslinin en keskin şöhret, ve en sağlam kıymeti Necip Fazıl Kısakürek, senelerden beri (Senfoni) isimli bir manzumeye çalışıyordu. Mümtaz şairin bu fevkalâde faaliyetini hemen herkes duymuştu. Bazı mecmualar, şiir üstünde tefsirler yapmış, san’at ve edebiyat mahfellerini eserin dedikodusu çalkalamıştı. Şairin büyük bir ehemmiyet atfettiği ve baş eseri olarak gösterdiği bu manzume nihayet tamamlandı.»
Celal SILAY:
«— Orhan Seyfi ve benzerlerinde basit kalbin, Yahya Kemal ve benzemek istiyenlerinde ince tahassüsün, Haşim ve andıranlarında hınç ve ıstırabın, Faruk Nafiz ve hatırlatanlarında ise küçük hassasiyetin tablosu olan şiir dili, Nazım Hikmet’le, içeriden dışarıya ve hayat akışına doğru sert ve tok bir ses çıkardı. Bülbülden makineye atlayan bu ses, gerçek insan yapısının anahtar kutusu olan ruh aksülamelini ise Necip Fazıl’da bulmuştur.»
Baki Süha EDİBOĞLU:
«— Şiirimize getirdiği yenilikleri ve güzellikleri burada bir bir sayacak değilim. Ancak şu kadar söyliyeyim ki, Kısakürek Türk halk şiirini, mistik tekke şiirinin herkese açılmayan kapılarından rahatça, başka bir rüzgârla geçmiş, Batı şiirinin havasını da taşıyan mısralarından madde ve ruh felsefesini kendi açısından en güzel bir dil, en mükemmel bir form ve tadına doyulmaz bir âhenk içinde vermiştir.»
Çetin ALTAN:
«— Tanzimattan sonra Abdülhak Hamid’le gelişmekte olan, insan içi derinliği ile insan dışındaki değer derinliği arasında salıncaklanmanın şairidir Necip Fazıl… Paraya önem vermeyen adamdır. Nereden gelip nereye gittiğine bakmazdı. Necip Fazıl mistiği, pratik mistik haline getirmek tutarsızlığına düşmüştür. Ama her zaman iyi şairdir.»
Recep DOKSAT:
«— Şair, naşir; piyes yazarı, mütefekkir cepheleri ile büyük bir sanatkâr, bir dehâ… Zaten sanatkâr sadece kendi şuur altını değil, hepimizin müşterek malı, maşerî gayrı şuurun, imaj kalıpları demek olan «Jungien» mânada arketip’leri de dile getiren bir medyumdur. Sadece mâzi ile hâl arasında değil, hâl ile istikbal arasında da köprü kuran ve istikbalden haber veren bir kâhin gibidir. Büyük sanatkârları, büyük şairleri de büyük milletler çıkarır! Onların misyonu vardır. Necip Fazıl üstad, «Müslüman Türkün ruh kökünde» nabazân eden heyecanları, çileleri ve özlemleri dile getirerek misyonunu ifa etti ve etmekte…»
Taha AKYOL:
«— Acısını, onun çektiği bir muazzam ıstıraba, bugünkü Türk nesilleri olarak biz çok şeyler borçluyuz. Dayanılmaz fikir ve aksiyon çilesini o çekti ama biz, sayıları elliye ulaşan büyük bir eser külliyatına kavuştuk. Sadece bu mu? Hayır! CHP diktatörlüğünün en ceberrut devrinden başlayıp ömrünün sonuna kadar «bir derecelik inhiraf göstermeksizin» devam eden bir mücadele örneği…»